7 Ekim 2011 Cuma

Arnavul günlükleri 4

Herkesin dur durak bilmeden koşturduğu bir mevsimde burdayız.Zaman emek demek, emek daha fazla doymak demek. Yaylacı yaylasında, köylü tarlasında olmalı. Ve güneş ortalığı ısıttıktan sonra başlamalı işe.Herşey vakitli.

Gri bir bulut düşmüş sanki köyün üstüne de açılmayı bekliyor. Ne Martap ne de Ağho’nun güzelliği görünüyor. Tepelerden kavak yelleri umarsız esmekte. Ne garip, sadece sisin öylece kalacağını sanıyorsunuz.

Elbette kalmıyor. Misal; bu ses Yusufçuğun sesi. "Eskisi gibi duymuyoruz onu. Hava kapalıyken sesini duymak eskiden uğursuzluk sayılırdı.Ne çok şeye inandırılmışız.Artık başka şeylerden korkuyoruz...(!) Hazin öyküleri olanlar da unutuluyor zaten.Unutulsun da diyor Dede"

Doğa böylesisne her dem yenilerken kendini...! İnsan yaralarıyla devam etmeli hayata.Bu insanlar da öyle yapıyor.
Tırmık zamanı, ağaç gölgelikleri kaybolmadan çıkmalı yola.
Dede, "haydi gençler" diyor.

04.08.2011

Hiç yorum yok: