10 Aralık 2008 Çarşamba

DÜŞ

uzak şehirler berkitiyor, özlemci dokunuşlar
üç metre de hayatı öldürüp/öldürüp diriltiyor
düşürüp balkonlardan.
misketleri sevmiyor Hikmet, trampetleri de

düş dediğiniz yalnızlıksa, benzemiyor
bir insanın ne de bir böceğin ölümü kendisine
kambur bir ihtiyarın eğrisi, bir ışığın eğrisine/ derken
uyarlıyor hayatı eskil bir keder
yoksulluğunu anlatıyor bir çocuğun

misket ve trampet avutulmadık evsemedir artık
şölen olsun diye tanrısına lipsos orada
önce boynu, gözleri yerinden sonsuzluğa.

VERLAINE: aşktan şiire uzanan ölümsüzlük

*“Ne sadesiniz Ey erkek sevgililerim
Ne ateşlisiniz!
Aksiliklerimi giderin,
Yorgunluğunu üstümden atın süslü sözlerin,
Sen, güzel çocuk, kaldıralım kamışımızı argoyla,
Siz, köylü yiğitler, kütükten sözedin taşra ağzıyla,
Vuruşa düzüşe
Dalalım savaşına
Utangaç öpücüklerin
Gür ormanlarda…..”

Kendi özelinde olduğu kadar başkalarının yaşamlarında da imzası olan insanlarla tanışmak ilginç. Elbette ilginçlik imzanın atılışını sağlayan koşullarda. Ürünleri kadar farklılıklarıyla da ön planda olan yazarlar söz konusu olunca kapılar aralanıyor ve şunu merak ediyorsunuz, yüzyıllar boyunca eserleri okunan bu insanları günümüze ulaştıran sadece ürünleri midir?


Bu pencereden bakıldığında o koşullarda kurulmuş bir düzeni yıkma cesaretinden dolayı akla ya da benim aklıma Verlaine – ve Rimbaud- gelir. Verlaine'ni, sanatçı kişiliğinin dışında bir insan olarak ele aldığımızda kişisel kazanımlarını bedeller ödeyerek elde ettiğini görürüz. İçsel dürtüleri, içsel kaygıları, dış dünyayla hemfikir olmayan içsel çatışmaları aldığı unvandan bağımsız ortaya çıkmıştır. Toplumsal kuralların dışına çıkmak istiyorsanız sırtınızı dönerek yaşamanız gerekir. Kahramanımızın da tam olarak yaptığı bu. Fakat farklılığının onda ortaya çıkardığı yaratıcılık, içinde yakaladığı aktarabilme gücü izlediği sanat dalı içerisinde kendine alan bulmasını sağlamıştır. Ve şiir kendini bulduğu, özgürleştirdiği bir alandır. Ve o bu yeteneği ile dili sağlam ürünler vermiş ve bu ürünlerin güçlülüğü onun var oluş biçimini de güçlendirmiştir. İyi ki sanatın duldaları vardır. Yeteneği olanı yargılamadan alır içeri. Yanlış zamanlar sarkacına takılıp kalmaz onun duldasındakiler. O sarkaca takılıp kalmaz aşklar. Evet aşk, aşklar... Kural tanımazlığıyla, onun yaşamında ve ürünlerinde hep vardır. Sözü yukarda ki soruya bağlamak gerekirse onu bu yüzyıla taşıyan sadece ürünleri değil, yaşamıdır da. Geçmişte ya da şimdi bu tür ilişkilerin ne kadar yanında ya da yakınında olabiliriz. Ya onlar ne kadar içimizdedirler? Sanırım kendimize ait bireysel yanıtlarımızdır bunlar.


Verlaine ve Rimbaud’un sıra dışı hikâyeleri, çağı aşan yanıyla –herkes için bir yaşam biçimi olmasa da- örnek oluşturmuş mudur, kimbilir! Bu yazıda neden Verlain’le Rimbaud birlikte anıldı? Sıra dışı aşk kahramanları hep kazanır, ya da ikisi de kaybeden olur, bu öyküde en fazla kaybeden Verlaine’dir.Başat karakterse Rimbaud’dur. Bu üçlü aşk sarmalında en fazla kazanan Mathilde olabilir mi? Tüm kaybedişlerine rağmen. Bazen büyülü hayatlar yakınımızdakileri bu büyünün dışında bırakabiliyor.
Verlaine, 30 Mart 1844 yılında Fransa’nın Metz kasabasında doğar. Pariste okur ve lise döneminde şiirle ilgilenmeye başlar. İlk şiirini, henüz on dört yaşında iken, büyük usta Victor Hugo’ya okur ve edebiyat tartışılan kafelerde çağdaşları olan Stephane Mallarme, Villiers de Isle-Adam ve Anatole France ile hem masa arkadaşlığı yapar hemde şiir yolculuğuna çıkar. Daha sonra bu grup, anlamı doğrudan söyleyerek değil de örtük önermelerle vermeyi amaçlayan devrimci sanatçılar grubu yani Sembolistler olarak tanınır.. Sonrasında oyun yazarı Maurice Maeterlinck ile besteci Claude Debussy de bu edebiyat akımına katılır. Genç yaşın getirdiği heyecan, merak ve şiir aşkı ona hareketli ve bedelini ödemek zorunda kalacağı bir yaşamı getirecektir. Mallarme, Villiers de L’isle-Adam gibi şiirlerle ve Parnasçı şiir akımının temsilcileriyle tanışır. 1866 yılında “Çağdaş Parnas” adıyla yayımlanan derlemeye o da sekiz şiiriyle katkıda bulunur. Aynı yıl, Baudelaire ve Charles-Marie-Rene Leconte de L’isle’in etkisindeki şiirlerinin yer aldığı ‘Zühal Şiirleri’ adlı ilk kitabını,yirmi bir yaşındayken de diğer şiirlerini ve Baudelaire üstüne bir incelemesini yayımlar.

”Çapkın Törenler” (1869) Parnasçı şiir öncüsü Gautier’nin savunduğu, ‘resmi şiire dökme’ anlayışına uygun olarak, 18. yüzyıl ressamlarının yapıtlarını, şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Şiirleriyle olduğu kadar şiir ve şairler üstüne yazdığı yazılarıyla da sanat evreninde önemli bir yer tutan Verlaine, ilk dönemlerinde romantizme tepki olarak başlayan ve biçimsel yetkinlik temelinde öznellikten uzak, arı bir şiire yönelen Parnasçı şiir akımından etkilenir, ancak daha sonraki yıllarda Parnasçılık’tan uzaklaşır. Tüm dünyada kendinden sonra gelen şairler üzerinde iz bırakan Verlaine için önemli olan; kesinlikten uzak, yer yer belirsiz ve kapalı, kolay yakalanamayan, esnek ve uçucu bir şiir dilinin yaratılmasıdır. Şiirlerinde değişik ölçüler kullanarak ölçüde tekdüzeliği bozar, durakları kaldırır, özgür dizenin ve serbest şiirin kuruluşunu hazırlayarak kendi devrimini yaratır. Verlaine, doğallıktan uzak yapay güzelikleri sevmez, “tül altından görünen, örtülü, duygulu, ince bir gü¬zelliği” yazar o, geleneksel biçime bağlı kalmaz aynı zamanda yeni biçim araştırmaları da yapar. Verlaine “Tekli dizeden şaşma” derken; beş¬li, yedili, dokuzlu, onbirli hecelerle dizeler de yazar. Bazen aynı şiirinde değişik hece sayılarından oluşan dizeleri birlik¬te kullanır. Farklı olanı çalışmak ona göredir. Bir kaç yıl resimle uğraşır ve Fransızca öğretmenliği yapar bir süre.
İçindeki yalnızlığı paylaşacağını düşündüğü ve aşık olduğu Mathilde Maute’yle evlenir, aynı yıl yayımladığı “Tatlı Şarkı”, kitabı karısına yazılmış aşk şiirlerinden oluşmaktadır. Matilda’ ya duyduğu aşk, Rimbaud’un yaşamlarına katılmasıyla, altüst olur. Rimbaud küstah ve tahrik edici tavırlarıyla Verlaine’i baştan çıkarmış ve ikili gerek özel yaşamları gerekse şiirlerinde bu sıra dışılığın etkisini görürler. Mathil’daya iki seçenek düşmektedir: kalıp içinde olmadığı bir aşka tanıklık edecek ya da gidecektir. O, çocuğuyla birlikte evliliğinin birinci yılında gitmeyi tercih edecektir. “Sözsüz Romanslar” ve Rimbaud’a ait olan“Cehennemde Bir Mevsim” bu aşka ve iniş çıkışlara dahildir. Ancak ilişki yolunda gitmeyecek ve bir dönem sonra gerçekleşen silahla yaralama olayı ikiliyi bir dönüm noktasına getirecektir. Hapishanede iki yıl alkolün ve seksin uzağına düşen Verlaine Roman Katolikliği’ni yeniden keşfeder. 1880 yılında yayımlanan “Usluluk” şiirleri, Verlaine’in içsel çöküşüne tanıklık ederken, inanç noktasında Katolik döneminin duygusal arayışlarını dile getirir.

Mathilde ve Rimbaud tarafından yalnız bırakılan Verlaine İngiltere’ye gider. Yazmaya, yazdıkları da yayımlanmaya devam eder ve edebi açıdan yıldızı yeniden parlamaya başlar. Fakat 1886’ya gelindiğinde, Verlaine yeniden içkiye başlar, düzensiz bir yaşam ve sefalet içinde olmak bir kader değildir. Çünkü iç huzursuzluğu o nereye gitse onu takip edecektir. On yıl sonra ise, bir kadının evinde 8 Haziran 1896 yılında ölü bulunur.
Neler öğrendiğiniz, neleri nasıl yorumladığınız ya da ne için savaş verdiğiniz kaşığınızın aldıklarıyla veya kaşığınızdan taşanlarla ilgili. Ve doğaldır ki bunlar da yaşam biçimini belirliyor. İster sanat insanı olun, ister sıradan bir yaşam sürün hiçbir şey sizin dışınızda değil.Onun bir parçası olmak ve bunun bedelini ödemek zora soksa da öznesini, yaşanmış yaşanmışlıktır. Ve onlarınki aşktan şiire, aşktan sanata uzanan bir ölümsüzlüktür.

Kaynak

*PaulVerlaine -Erkekler / xıv şiiri
-Erdoğan Alkan – Şiir Sanatı, inkılap yayınevi
-Paul Schmidt - “Rimbaud Ve Verlaine Hakkında” yazı Çev: A.Arzu Çakır


bu yazı Deliler Teknesi'nde yayınlandı