4 Haziran 2012 Pazartesi

TECAVÜZ, KÜRETAJ-SEZERYAN DERKEN NELER DEĞİŞTİRİLMEK İSTENİYOR GERÇEK NİYET NEDİR?


N.Ç olayı üzerinden çok geçmedi.Haberle sarsıldık, çok öfkelendik, acıdık, yüzümüz kızardı… Bir dizi isim listesi sunuldu medyaya  çok şaşırdık. Çünkü bölgenin eğitimcileri de içinde olmak üzere akıl yoksunu insanlar vardı. Uzun süre  örtbas edilen olay hakkında genç kızımız mücadele etme gücü bulduğunda konuşmaya başlamıştı. Elbette o çok haklıydı. Bu durumun çok sancılı bir süreci vardı ve uygulanan yöntem doğruydu. Allahtan N.Ç'nin  daha farklı bir çarkın içine sürüklenmediğini biliyoruz.

Toplum olarak cinselliğe aç insanlar yetiştiriyoruz. Çünkü konu konuşulamayacak kadar hassas ve de kapalı bir konu. Daha çocukken kendi olağan değişimlerine anlam veremeyen çocuklar- istisnalar dışında- bu duyguyla büyüyorlar, bu eksikliği farklı noktalarda gideriyorlar. Kırsalda yetişen birey de, şehir de yetişen birey de pek farklı değil birbirinden,  her ikisi de tabularıyla yaşayan aileler de büyümüş bireyler.  Bilgilendirilmemiş, eğitilmemiş ve de konuşulmamış her türlü konu merak uyandırdığı gibi bu merakı daha fazlasıyla  giderme ihtiyacını da doğurur. Sonuç taziz, olmadı tecavüz, olmadı...!

Tüm hanımlar  bir şekilde   tacizle karşılaşmıştır. Bu kadarı bile derinden sarsmaya yetmiştir onu. Tecavüzün getireceği kırılmanın, dağılmanın altından kalkmak bir hayli zor olacaktır.  Düşünecek vakti olmayan gazete patronlarının üçüncü sayfa haberlerinde yer verdikleri  ne olayları yaşıyor hanımlar. Evlilik dışı gebeliğinden dolayı, istenmeyen evliliği yüzünden, ailesinden destek göremeyen ve sokağa atılan genç hanımlar  gerçek hayatın içinde tuzaklarla karşılaşıyor. Sadece bununla da sınırlı değil, ekonomik nedenlerle sıkıntı yaşayan ve devlet tarafından yalnız bırakılan kadınlar, her gün birçok kadının hayatı  bu nedenlerle kâbusa döndürülmekte. Kendi istekleri dışında bir hayatı yaşamaya zorlandıkları gibi istemedikleri bir cenini -yaşam hakkı olsa da-  doğurmak zorundalar. Bir anlam da bu da o bireyin tercih haklarını daraltmaktır. Ve siz isteseniz de istemeseniz de küretaj bu insanlar için bir seçenek olarak gözükecektir. Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen üç yol belki de bu kişileri rahatlatabilir, biri uzun süreli psikoterapi, diğeri ekonomik anlamda kişinin özgürleştirilmesi- iş imkânı vs.- bir diğeri yaşadığı travmaya ilişkin hukuksal boyutun çözülmesi.

Eski Yeşilçam Filmleri’nde rastlanılırdı; tercih edilmediği  ya da çok hoşlandığı için köy ağası köyün genç kızına/dul ya da  yalnız kadınına taciz ya da tecavüz ederdi veya başka bir filmde gariban bir genç kız, zengin şımarık genç tarafından tuzağa düşürülürdü. Her ikisini de izlerken öfkelenmiş bile olsak film bittikten sonra – evet böyle gerçekler var- dedirttiği ve düşündürdüğü için affedebilirdik. Ama onca insanın canını yakanları affetmek için nasıl bir neden bulmak gerekiyor. Akıl sağlıklarından mı şüphe edelim, zavallılıklarını öne çıkarak acıyalım mı? Bunlar bizi keser mi kesmez elbette. Kesmez  de toplum olarak  yaşanan olaylara karşı kısa süreli bir hassasiyet gösteriyor ve sonra unutuyoruz. Aynı olayı kendi çocukları-eşleri yaşamayacakmış gibi. Travma hemen kapı önüne konuyor sonra uzaktan bakmaya devam ediyoruz. Olayı yaşayan kişinin psikolojisi unutuluyor, toplumdaki yeri unutuluyor, ailenin var olan soruna karşı tavır ve davranışlarına iyi niyetli yaklaşım unutuluyor, eşin yalnızlığı, kırgınlığı unutuluyor, sorun –oldu bir kere denilecek kadar basit – çözümle bitiriliyor. Ve elbette ailenin olaylar karşısındaki tutumu çok önemli, misal  İlgili kişi sokağa çıkarılmıyor, ilişkileri kısıtlanıyor, aile içi iletişim cezaya dönüştürülebiliyor ve ardından gelen değersizleştirmeler de cabası…. Anlamlandırmak istiyoruz, bağışlamak istiyoruz ama hayır bağışlamayı böylesine kolaylaştırmayalım lütfen.
Medyada, gazetelerde vb iletişim kanallarında konuşulan/yazılan bu konu tüm çerçevesi ile tartışılmıyor ne yazık ki. Ama bu anlamda okuma yapmak istediğinizde birçok bilgi karşınıza çıkacaktır kuşkusuz. Ancak bunlardan biri İHD'nin yapmış olduğu araştırmadır ki, okunmalı ve de el altında bulundurulmalıdır.
"2011 yılı ilk 8 ayı içerisinde Türkiye’de yasanan, kadına yönelik hak ihlalleri verilerine göre,her 100 kadından 16′sı cinsel siddete uğramaktadır. Yine bu verilere göre, 15 kadından 5′iesi veya birlikte olduğu kisiler (sevgili veya seks isçiliğinde beraber olduğu kisi) tarafından fiziksel siddete uğramaktadır. Ayrıca, kadınların % 55′i duygusal siddete, % 18′i birlikteolduğu kisi ve kisilerin ekonomik siddetine maruz kalmaktadır. Türkiye genelinde 17 yasından sonra yaklasık her 15 kadından 1′i yakın iliskide olduğu kisiler tarafından fiziksel siddete, her 19 kadından 1′i gebelikte fiziksel siddete maruz bırakılmıstır. 17 yasından önce cinsel istismarın oranı ise % 6′dır.Arastırmamızın en çarpıcı sonucu ise, fiziksel ve cinsel siddet yasamıs kadınların yüzde 88 ’i,  ne yakın çevresine, ne sivil toplum örgütüne, ne de devlet kuruluslarından birine basvurmustur"  

 Şimdi haberlerde ülkenin Başbakanı “küretaj bir Uluderedir” diyor, sezeryanın istismarından bahsediyor.  Sağlık Bakanı tecavüz sonucu gebe kalanların bebeklerine devlet olarak bakarız anlamına gelen benzer cümleleri kuruyor. Kaldı ki küretaj ve sezeryan konusunun kontrol altına alınması doktorların kararlarına sıkı bir müdahaledir. Eğer bu tür istismarlar yaşanıyorsa hekimlerden oluşan bir konsey de koşullar yeniden değerlendirilebilir. Bu görüşler -dinsel kaygılarla- yanlış yerden tartışılıyor. Birincisi, tecavüz meşru kılınıyor farkında olunmadan, diğeri  “günah” şiarından yola çıkılarak yüzlerce çocuk –güvenli olmayan ortamlarda, geleceği elinden alınmış bir şekilde – büyütülmek isteniyor. Ve bir diğer sıkıntı merkeze uzak yerlerde kadınlar hamileliklerini ilkel yöntemlerle sonlandırmaya çalışacaklardır ki bunun olabilecek sonuçlarını düşünmek bile istemezsiniz.  

Tam da bu noktada -konunun ciddiyeti açısından- yapılan istatistiği bir kez daha okumak gerektiğinin ve "fiziksel ve cinsel siddet yasamıs kadınların yüzde 88 ’i,  ne yakın çevresine, ne sivil toplum örgütüne, ne de devlet kuruluslarından birine basvurmustur" cümlesinin altını çizmek isterim ve belirtmeliyim ki cinsel tacizlerin büyük oranını ensest ilişkiler oluşturmaktadır.  Ve bununla birlikte  birileri çıkıp da sormaz mı bu beylere: Devlet için ensest çocuklar yetiştirmek kabul edilebilir bir şey midir? Sokak çocuklarının ne kadarı kurtuldu, şiddete maruz kalan kadınların kaçta kaçını ölümden kurtardınız. Töre cinayetlerinin kaçta kaçını engelleyebildiniz. AIDS hastalarını kafasında değersizleştirip, korunmaya gerek duymadan altın bulmuş gibi saldıran erkeklerin kaçta kaçını eğitebildiniz, imamların, kaçını açık fikirli yetiştirip de korunmanın bilinci konusunda eğitime hazırladınız, Aile planlaması konusunda baş koyan Ana çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri neden azaltıldı/kapatıldı… Devam eden sorularınızı çoğaltın lütfen.  

Elbette tüm bu tartışmalara, şamatalara rağmen yanlış tartışılan yeri başa alarak cümleyi yeniden kurmak gerekiyor. Özellikle küretaj için bunun bir cinayet olduğu yerine –öyle olsa bile–kararın kişilere bırakılması gerekir ve karar ne olursa olsun maddi anlamda devlet güvencesinde olacakları söylenebilmelidir pekâlâ. Sizi bundan alıkoyan nedir peki. Dinsel inançlarınız değilse vicdanınız mıdır? O  halde-  cinselliğin bir tabu olduğu ve elbette  korunmanın ciddiye alınmadığı bir toplumda gebe kalacak kızların, kadınların sayısı epeyce aratacak. Vicdanınız bu çarpık doğurganlığın yaratacağı sonuçlar karşısında sızlamayacak mı? Yukarıda anlatılanlar  gelişmekte olan bir ülkenin sadece sosyal gerçeğidir ve küretajla neden sonuç ilişkisi açısından çok iç içedir.

Bir toplumun sosyal ve toplumsal yapısında olumlu bir şey yaratmak istiyorsanız vereceğiniz kararlar tüm insanların ihtiyaçlarını karşılamalı.  Bu benim ülkem de neden yapılmıyor da kolay olan ve de pirim getirecek bir konu tartışmaya açılıyor. Birçoğumuz farkındayız neler olup bittiğinin, nelerin çarşaf altın atılmaya çalışıldığının, sosyal algının hiçleştirilerek, düşünemeyen/beyinsiz bir gençlik, yetişkin denemeyecek kadar zayıf kalkalar yetiştirildiğinin. Din/dinci gençlik de bunun bir parçası elbette. Oysa bu ülke için en güzel yatırım iyi insan, erdemli insan yetiştirmek olmalıdır. Ama hayır! Amaç başka! Yıllar önce belirlenen hedefler her anlamada takip edilmekte ve projelerin sonuca vardırılması için izlenen her yolun önü açılmaktadır. Çünkü sistematik bir değişim yeni yaşam formlarını dayatacak, halk yavaş yavaş o forma göre şekil aldırılacak. Yeni bir toplum, yeni ilkeler, yeni yasalarla inşa tamamlanmış olacak…

Hırsın bu kadarını açıklayacak bir tanımınız var mı ya da beni yeniden kodlayacak?