28 Eylül 2009 Pazartesi

SANATIN DİLİ ve SAVAŞ

Ülkemizde ve sınırlarımızın ötesinde yıllardır davam eden savaşları izliyor ve daha neler yapabileceğimizi düşünüyorum. Evet, yazmak ve savaş karşıtı gruplarda yer almak bunun bir yolu. Bunların da bu erkin karşısında işe yaramamasından umutsuzluğa kapılıyorum. Çünkü biliyorum ki sadece benim ülkemde değil diğer ülkelerde de bu gösteriler yapılmakta. Yüz yıllardır devam eden yazma serüveni sadece benim ülkemde değil diğer ülkelerde de, şiirle, romanla, resimle, dansla ve müzikle savaş karşıtı söylemlere aracılık etmektedir. Zaman zaman savaşı öven dile de aracılık etmektedir elbette. Emperyalizmin açtığı yaralarla savaşacak güç ile sanatın dili burada ayrılıyor işte. Sanatın gözünün yaşlı oluşu, ateşin karşısında öznesini kaybedişi bundandır, oysa savaşmalıdır. Bu bir çelişki oluştursa da savaşma ruhu bir şekilde hep içimizdedir. Buna karşılık savaşın tüm çirkinliğine rağmen sanat, inadına güzelden, estetikten yana olmalıdır. Ölümün de bir estetiği olmalıdır elbette. Parçalanmış bir bedenin sarsıcılığında kaybolur estetik çünkü.

Tüm sanatlar savaş kadar eskidir. Uzun ama kara bir geçmişi anlatır. Sorar elbette “kimin yerinde olmak istersin? Savaşın celladı mı, kurbanı mı?”. Hayır ikisine de hayır diyorum tüm gücümle ama bu ses ince, sessiz ve kırılgan kalıyor her şeye rağmen savaşın gölgesinde.

Bu nedenledir ki tüm sanatların savaşın yok ediciliği karşısında ki etkileme gücü, kendi evriminde saklıdır. Evirilmesinde. Onun kazanma ve iktidar olma hırsı ruhu incitmez. Onun muhalefeti barış içindir ve yaşanabilen bir dünya kurabilmek adınadır. Savaşın dehşeti karşısında sanat ağlayan bir göz olabildiği için yaraya yakındır. Yaraya dokunur, onu hisseder. Sanatın dili öfke, hançer olsa da öldürmez. Niyeti bu değildir. Sanat bir öldürme aracı değildir. Savaşın karşısında bir iç sızısını anlatır.

Sanat, politik bir dilin temsilcisi olmamasına rağmen, savaştan, çatışmadan, şiddet ortamından rant elde edenlere karşı oluşturulan politik bir dayanışmada, “ama”sız, “fakat”sız barışı en temel alan bir politik talebin arkasında yer alır. Savaşa ve işgale karşı barışı, etnik çatışmalara karşı farklılıklarımızla bir arada yaşamayı savunan bir düşüncenin yanında olur.
Sanat bir yaratımdır. O, farklı dillerle oluşturulan bir düştür. Bir dünyadır. Ki o dünyanın içinde yaşanmış ya da yaşanmamış nice güzelliğe ve acıya yolculuk etmiştir/edecektir. Başlangıcından bu tarafa kendi savaşını veren dünyamız için sanat, nefes aldıran bir buluşma dilidir. Ortak bir eylem dilidir. Ve o eylemde sanat ve sanatın diğer dalları birbirinden ayrı düşünülemez. O nedenle birbirlerini etkileyerek ve birbirinden güç alarak var olacakları bir zeminde daha fazla buluşmaları gereklidir. Çünkü Brecht'in söylediği gibi:
"Bütün sanatlar, sanatların en yücesi olan yaşama sanatına hizmet ederler."
Sonuç olarak “yaşama sanatı’nda” savaşsız bir hayat dileme lüksüm olsaydı, ölen binlerce çocuk gibi “yaşamak istediğimi” söylerdim.


Akköy Dergisi
2008