13 Aralık 2013 Cuma

"TANRI ve ŞEYTAN İKİLEMİNDE BİR" Aydanur Saraç

"Charles Baudelaire" (1821-1867) |                        

Charles Baudelaire | Nadar

Bırakmıştı kendini koynuna sevgilerin
Süzüyordu divândan o güzel bakışları
Bir deniz kadar tatlı, bir deniz kadar derin
Kıyıya çarpar gibi ona vuran aşkımı.
Gözleri gözlerimde sanki evcil bir kaplan
Düşle dolu biçimden biçime giriyordu
Şehvete ve arzuya kucak açmış saflığı
Her tavrına yeni bir albeni veriyordu.

“Takılar” / Baudelaire
Türkçesi: Erdoğan Alkan
Yaşadığınız yüzyılın insanı olamamak çok kışkırtıcı olsa gerek. Ya da anlaşılmama durumunun anarşist duruşla ilişkilendirildiği bir çizgide sınırlandırılmış olmak. Orta sınıf bir ailede büyümüş, ihtirasları ile çevresi arasında kalmış genç bir insan düşününüz. Dayanma ve mücadele gücü, içinde yeni savunma teknikleri geliştirecektir. Bence Baudelaire bu kişiliklerden biri.
Çatışmalar ve engellemeler yıkıcı sonuçlar doğursa da diğer bir taraftan yaratıcılığı artırır. Nasıl eğitiliyor ve kendinizi nasıl eviriyorsanız, yanıtlarınız da o anlamda idealinizdekine yakın bir yere geliyor. 300 yıl önce –gerek sembolistler gerekse diğer akımlar içinde yer alan– edebiyatçılar kendi ideallerine ne kadar yaklaştılar bilmiyorum ama birçoğunun eksik ülküleriyle öldüğüne eminim.

Kötülük Çiçekleri | Carlo FarnetiBir sonsuzluk saplantısı

“Kendimi öldürüyorum, çünkü başkaları için yararsız, kendim için tehlikeliyim.” diye yazar, Baudelaire. Ve kendini yakaladığı derinlikte “yararlı bir adam olmak bana hep iğrenç bir şey gibi geldi” diyerek bir önceki düşüncesini de destekler. Yaşadığı düşünsel gelgitler, bilinçaltı ve bilinçüstü yolculukları, çoğunlukla kendi yalnızlığını, kararsızlığını, keşfettiği özel alanıdır da aynı zamanda. Ve çelişik ifadeler en çok da bu süreçte yaşanır. Çünkü yetersizdir, içinde bulunduğu bu sıkıcılığı anlamlandıramayacak kadar hayalidir düşünceleri. Öyle ki, bu duygusal gelgitler içinde kitabının ulaştığı başarı onu uzun süre mutlu etmeyecektir. Belki de kendi ilgilerini “ciddiye almadığı” içindir bu yılgınlığı. En çok bilinçliliğini bastırmaya çalıştığı süreçlerde patlama ve yeniden dirilmeyi gerçekleştirir. Uzun süreli hiçbir girişim ona göre değildir. Bir sonsuzluk saplantısı vardır ve onu tanımlayan varla yok arasında olandır. Dokunulandır ama aynı zamanda da ulaşılamayandır. “Göz ucuyla görülen”dir kanımca, bu da kayıp etme olasılığı ile içi doldurulmuş bir bakıştır. Bir çelişkidir belki de sonsuzluk onun için; bahsedildiği gibi, hem var olan hem de olmayandır. Kendini anlama ve tanıma biçimine “Her insanda, her zaman, eşzamanlı iki eğilim vardır; biri Tanrı'ya, öteki Şeytan'a doğru.” düşüncesi açıklık kazandırır. Farklı düşünebilen insan, aynı zamanda girift bir özellik taşır. Felsefecilerin aşkınlık olarak anlamlandırdığı bu durum Baudlaire'i anlatmaktadır. İki tezat yönelimin biri iyi olmayı, diğeri kötü olmayı simgelerken total olarak içsel dağınıklığına da işaret eder şairin. Bu baskılanma duygusunun, sıyrılmaların, ikilemlerin altında yegâne özgür olma/olamama kaygısı yatıyordur. Özgürlüğünün kaynağı kendisidir. Başkalarının yarattığı bir dünya değildir. O bu dünyanın içinde gelip uçurumun başında durur ve bakar, kendi içinde saklanmayı, kaçmayı bir oyun haline getirir. İçinde, büyümeyen, başkalarının yanında saklı kalan ve en çok da annesinin yanında ortaya çıkan bir çocuk taşır Baudelaire. 

Charles Baudelaire | Nadar“Hem putum, hem arkadaşımdın”

Annesine yazdığı mektuplardan anlaşılır ki, anne hem öfkesini kustuğu bir arkadaş, hem de bir limandır. “Durumumu sana açmak için ne zaman kalemi elime alsam, seni kahretmekten, zayıf düşmüş bedenini incitmekten korkuyorum. Her an canıma kıydım, kıyacağım, bundan hiç kuşkun olmasın. Beni çok, çok sevdiğini biliyorum; aklın kör ama yüce bir karakterin var! Canıma kıymam sana saçma geliyor değil mi? 'Demek yaşlı anneni, yapayalnız bırakmayı düşünebiliyorsun', diyeceksin. Buna doğrudan hakkım olmasa da otuz yıla yakın bir süreden beri çektiğim acılar bağışlanmama yeter. Allah korkusu da yok mu?, diyeceksin. Görünmez bir dış varlığın kaderimle ilgilendiğine inanmayı ne kadar isterdim (bu konuda nasıl içten olduğumu benden iyi kimse bilemez); buna inanmak için ne yapsam bilmiyorum ki? Ben senin yanında hep yaşayan bir varlıktım; yalnızca benimdin artık. Hem putum, hem arkadaşımdın. Çok çok gerilerde kalmış yıllardan tutkuyla söz etmeme belki şaşacaksın. Ben bile şaşıyorum. Belki de ölümü bir kez daha arzulamamdan, geçmişin, eski vakaların aklımda lif lif çözülmesinden kaynaklanıyor bu. Daha sonra, bilirsin, kocan, ne acımasız bir eğitim seçti benim için; kırk yaşındayım ve hâlâ o kolej yıllarını ve üvey babamın oluşturduğu korkuyu acıyla hatırlıyorum. Yine de onu sevmiştim, zaten bugün ona hak verecek olgunluktayım. Hasılı sakat tutumunu ısrarla sürdürmüştü. Bu meseleyi geçelim; zira, gözlerindeki yaşları görür gibiyim. Sonunda kurtuldum ama tümüyle terk edildim.
İnandığı ilkelerden sapmayan, inatçı, tembel, aşırı derecede uyuşturucu kullanan, cinsel açıdan kesinlikle tuhaf sayılabilecek biri olarak anlatır onu Sartre. İç disiplinle değil de güdümlenerek hızını kullanır. Bundan memnun olmasa da öyle olmasını ister. Kendisiyle verdiği savaşı sürekli canlı tutmasına, çok erken yaşlarda babasını kaybetmesi -baba sevgisini gözetmenlerinde bulma arayışı- ve annesine olan düşkünlüğünün ensest denilebilecek boyutlarda olması bir neden oluşturur. Ancak yine de yaşadığı süre içinde anneye maddi bağımlılığının devam etmesi ve buna rağmen kendini sefaletin içinde bulması, şair olarak oradan beslenmesini sağlamış olabileceğini de gösteriyor. Fakat aynı zamanda bir sona gidiştir de bu.

Kötülük Çiçekleri | Charles BaudelaireBireysel incinmişlikler ve psikolojik tepkiler

Paris Sıkıntısı ve Kötülük Çiçekleri kitaplarında bu hayal kırıklığı ve hayata karşı duyduğu öfke öne çıkar. Onu bu kadar öfkelendiren toplumun -burjuva devrimleri ile- kötü koşullarda yaşaması ve bu değişmelere toplumsal tepkinin gösterilmemesidir. Çünkü bu değişim halk tarafından bir tehdit olarak algılanmıştır. Şair bu kötü giden yaşam koşullarını iyimserlikle karşılamaz, bunları çok açık bir biçimde ürünlerinde anlatır. Sembolist olmasının yanında realist bir duruşu vardır Baudelaire'in. “Sıkıcılık” ve “Tepkisellik” onu anlatacak iki kelime olmasının ötesinde toplumsal tekdüzeliğe karşı geliştirdiği önemli savunma aracıdır. Fransız Devrimi'nin idealist yanı istenildiği gibi gerçekleşmemiş, aydınlar ve halk bu süreçten bir hayli etkilenmişlerdir. Şair olumsuzlukları anlatırken yolsuzluklara, yoksulluklara neden olanlara ve bu yükün altında ezilenlere de öfkesini dile getirir.
Genel olarak kişisel gerginlik ve öfke hali, bireysel ve toplumsal sorunların karşısında duyarlılık gösteren bir şairin iç sıkıntısıdır. İç döküm, iç haykırış yazılırken bireysel incinmişlikler ve psikolojik tepkiler de gerçeklerle birlikte verilir. O nedenle Baudelaire'in anlaşılmasını ağırlaştıran bir olumsuzluk olarak yansımıştır bu durum bana kalırsa.
Geçmişi ele alındığında: Charles Baudelaire'in babasının erken yaşlarda öldüğü, üvey babası tarafından, “Lyon Krallık Koleji”ne yatılı öğrenci olarak yerleştirildiği görülür. Ki bundan dolayı onu hiç affetmeyecektir.“Balkon” şiiri bu sürece aittir. Ölçüsüz tavırları nedeniyle liseden atılır, okulu dışarıdan bitirir.
Kötülük Çiçekleri | Charles Baudelaireİç karışıklığın yükseldiği dönemde, albay olan üvey babası onu Hindistan'a göndermek isterse de o, Bourbon adasında aile dostları olan, Adolphe Autard de Bragard'ların yanında kalır. Yolculuk sonrası “Albatros” şiirini yazar. “Sömürgeli Bir Kadına” şiiri yolculuk sırasında yazılır. O sürece dahil diğer şiirleri ise, “İnsan ve Deniz”, “Alıp Götüren Koku”, “Moesta et Errabunda” ve “Yolculuk” başlığını taşır. Tiyatro oyuncusu olan Jeanne Duval ile tanışır; “Elem Çiçekleri” onun için yazılır. “Füzeler”, “Çıplak Yüreğim” isimli şiirlerinde aşk ve kadın imgesi kullanılır. “Benim güzelimin tanımını buldum. Bu güzel, yakıcı, hazin, anlaşılmayı zamana bırakan, biraz kapalı bir şey. Fikirlerimi bir kadın yüzünü örnek alarak açıklayayım.” der.

Kalbin tüm kokuşmuşluklarına açık bir hastane

Fransız Devrimi sırasında (1848) Baudelaire barikatlarda yer alır. Bireysel bir başkaldırıdır da bu aynı zamanda. Üvey babası ve annesi ile –varisi olduğu 100 bin frank için– yol ayrımındadır. Bu anlaşmazlık büyük bir öfkeyi doğuracaktır onda. Aile kavramının parçalandığı bir süreçtir bu dönem. İhtilalden yedi yıl sonra “Modern Şiir'in ilk örnekleri arasında yer alan Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal) ismi ile kitap olarak yayınlanır. Kitabın yayınlandığı yıl, bazı bölümleri gayri ahlaki olarak değerlendirilir ve dava açılarak “Takılar”, “Léhté”, “Pek Neşeli Kadına”, “Lesbos”, “Lanetlenmiş Kadınlar”, “Vampirin Değişimleri”, “Non Sataita”, “Güzel Gemi” ve “Kızıl Saçlı Dilenci Kız” şiirlerinin “aktöreye saldırı” olarak kabul edilir; “Aziz Pierre'in İsa'yı İnkârı”, “Habil ile Kabil”, “Şeytan'a Methiye” ve “Katilin Şarabı” isimli şiirleri de, “dinî inançlara saldırı” ithamıyla yasaklanır. –Yasaklama eyleminin günümüzde bir gelenek haline gelmesi ilginç bir tesadüf olsa gerek.– Théophile Gautier üstüne kaleme aldığı çalışma, Les Fleurs du Mal | Charles BaudelaireVictor Hugo'nun, Kötülük Çiçekleri üzerine yazdığı bir mektupla beraber yayınlanır ve Victor Hugo, “Elem Çiçekleri'niz yıldızlar gibi parlayıp, ışık ve kıvılcımlar saçıyor.” diye yazar. Bu beğeninin aksine başka bir yazıda kitabın rezalet olduğu, “İğrençlik, rezillikle dirsek dirseğe; kokuşmuşlukla çirkef kol kola girmiş” cümleleriyle verilir. Diğer bir yazı ise bu düşünceleri destekler yöndedir. Çünkü “Bu kadar az sayfada, bu kadar çok memenin ısırıldığı ve çiğnendiği hiçbir kitap da görülmemiştir; bu kadar iblis, cenin, şeytan, kemirgen, kedi ve kurtların cirit attığı başka bir kitap da yoktur. Bu eser, aklın tüm delilik ve saçmalıklarına kalbin tüm kokuşmuşluklarına açık bir hastanedir… Kötülük Çiçekleri şiir kitabı Madame Bovary kitabı ile kıyaslanır ve “roman bile ağzı süt kokan bir çocuk gibi kalır” denilir.
Bütün bu yazılanlara şairin de bir yanıtı vardır elbette: “Şiirin amacının şunu veya bunu öğretmek olduğunu düşünen bir yığın insan var. Şiir, gelenek ve görenekleri yetkinleştirmeliymiş, şuuru güçlendirmeliymiş, kısaca yararlı olanı göstermeliymiş. Kişi kendine eğilme, ruhunu sorgulamak, coşkulu hatıralarını yâd etmek istesin, yeter, o zaman şiir'in şiirden başka amacı olmadığını görürüz. Sözüme kulak verilsin, şiir gelenek ve görenekleri soylulaştırmaz, demiyorum; son amacının, hedefinin, insanları bayağı çıkarlar üzerine yükseltmek olduğunu yok saymıyorum. Söylemek istediğim şu: Eğer şairin tek amacı aktöreyi izlemek ve savunmak olursa o zaman eserinin şiirsel gücü de zayıflamış olur. Hatta denebilir ki, böyle durumda ortaya çıkan eser de kötüdür.” Bu tartışmalar uzun süre devam ederken aynı süreçte Poe'den yaptığı çeviriler kendi şiirleri ile yayınlanır. Reuve des deux Mondes isimli dergide de on sekiz şiiri çıkar. Le Pre'sent isimli dergide “Gece Şiirleri”. Artiste dergisi için de Flaubert hakkında analiz çalışmasını kaleme alır.
Yapma Cennetler | Charles BaudelaireBaudelaire'in sağlığı gittikçe bozulur. –Frengi hastasıdır; ancak yazma ediminden de uzak duramaz. Bunu afyon ve geyikotu gibi uyuşturucu maddeleri kullanarak gerçekleştirir. 1860 yılının Mayıs sonunda diğer kitabı Yalancı Cennetler (Paradis Artificiels) yayınlanır. 1864'te Le Figaro'da, altı şiiri kapsayan “Le Spleen de Paris”i yayınlanır.
Dönüp yukarıda onun için yazdıklarıma/yazılanlara bakıyorum ve Baudelaire profilini yeniden çiziyorum. Toplumsal anlamda ideolojik duruşu belli olmayan şair, bohem hayatı yaşar. İçsel bungunluğunu tetikleyen sosyal statünün sarhoşluğu, bireysel ilişkiler ve toplumsal alanda yaşanan kaos, onu ilginç bir sınıra getirmiştir. Kendisiyle uğraşan, kendini yoran, zaman zaman intiharı düşünen –başkalarına acı çektirme içgüdüsü ile olabilir– bir çizgidir bu. Elbette şair olarak yargılanması noktasında koyduğu tavır çok ciddidir ve şimdi için de bir örnek oluşturur.
Şairin ve –sembolist diğer şairlerin çıkış noktalarını oluşturan– klasik gelenek ve baskılara karşı şiirleriyle varoluşları, “avangard sanat” ve edebiyat için bir temel sayılmaktadır. Diğer yandan Baudelaire de olmak üzere özel yaşamları birbirine benzeyen diğer şairleri incelerseniz, temel olarak travmatik geçmişlerinin uzantısı olan duygusal tercihlerinin hep risk taşıdığı ve o risklerin bedellerini ödeyerek yaşadıkları görülür. Elbette sanat onlar için vazgeçilmezdir. Koşulları ve tercihleri ne olursa olsun, aynı anda iyi eserlerin de sahibi olunabiliyor pekâlâ.
                                                  
Not: Bazı yazılarda ve çevirilerde Kötülük ÇiçekleriElem Çiçekleri olarak geçmektedir. Aynı durum Yalancı Cennetler için de söz konusudur, Yapma Cennetler ismiyle dilimize çevrilmiştir.

Kaynaklar:
Jean Paul Sartre, Baudelaire, İthaki yayınları, 2003
Sinami Orhan, Charles Beaudelaire yazısı, 
Akademya'ya Doğru Kültür ve Sanat Platformu
~~~
mavi melek edebiyat, kültür sanat'
Sayı: 39, Yayın tarihi: 22/07/2009

Hiç yorum yok: