10 Şubat 2014 Pazartesi

DAVRANIŞLARIMIZIN KAYNAĞI, YARATICILIK VE SANAT
                                

Yaşadıklarımız konusunda kendimizi sorgulamayışımız çoğunlukla başkalarını yargılama cesareti veriyor. Üstlenmediklerimiz sorumluluklar sorunlarımızı azaltmıyor. 

Üzerinde kafa yormadığımız davranış yapımız nasıl şekillenir, nasıl değişir merak edeniniz oldu mu? İnsanın  kişisel gelişimini güçlendiren sonradan kazanılan edinimler midir, yoksa doğumla gelen temel özellikler midir? Yapılan bilimsel araştırmalarda bu sorunun yanıtını bulmak mümkün.

Prof. Dr. Özcan Köknel bu konuda şunları yazıyor; “Kişilik yapısının oluşmasını ve gelişmesini anlamak tutum ve davranışları ortaya çıkaran etkenleri tanımak için insan yaşamında güdülenmenin yerini ve rolünü bilmek gerekir. Yeni doğan bebekte, bütün insanlarda ortak olan doğal ve evrensel içgüdüler, bedensel gereksinimlerden kaynaklanan dürtülerden kaynaklıdır. Gelişme süreci içinde, bunlara toplumdan gelen dürtüler eklenir.

"Kişiliğin oluşmasında, bilinçlenmesinde tutum ve davranışı başlatan, açığa çıkaran, sürdüren, yönlendiren bilinçli ya da  bilinçsiz etkenlere  güdü denir. Gerçekte, güdü kavramı içinde içgüdü, dürtü, içsel itilme, gereksinim, eğilim, istek, istem (irade ) tutku, umut, beklenti amaç kavramları da yer alır. Bunlar kişilik gelişmesin de rol oynadığı gibi bir tutum ve davranışı ortaya çıkaran temel etkenler arasında da bulunabilirler. Aralarında sıkı bağlantılar vardır. Her hangi birinde ortaya çıkan gelişme ve değişme tutum ve davranışı değiştirebileceği gibi, bu gelişim ve değişmenin süresi kişilik yapısını da etkileyebilir.”

 Yukarıda bahsedilen içgüdüsel ve dürtüsel değişimlerin / gelişimlerin yanında, problemli ebeveynlerle birlikte dünyanın bir parçası olmaya çalışmanın zorluğu da önemli. Zira, çocukların  örnek bir model belirlemesi 3 ila 7 yaş dönemlerine denk geliyor. Önemli olan bu süreçte anne ve babanın davranış biçimleri. Çünkü çocuklar hafızaya kaydettikleri her hareketi  taklit edebiliyorlar. Diğer önemli bir konu bu gelişim dönemlerini ne kadar sağlıklı ya da  sağlıksız geçirdikleri. İleri ki yaşlarda bireyin toplumsallaşması bunlara da bağlı. Kısaca mutlu  bir aile, mutlu bir çocuk veriyor dünyaya. Diğer bir anlamda, kontrol edilemeyen  hayatlar insanların kendi seçimleriyle yolunu bulup   gidiyor. Ve siz bunu dışarıdan izlemek zorunda kalıyorsunuz. Bu konuda psikiyatrlar ve psikologlar özellikle; çocuklara uygulanan ödüllendirmeler ve cezalandırmaların yerinde ve zamanında yapılamaması üzerinde duruyorlar. Çünkü gereksiz ve keyfi uygulanan cezalar çocukta aynı hareketlerin yenilenmesi konusunda alışkanlık kazanmalarını sağlayabiliyorlar. Abartılan ödüllendirmeler çocuğu doyumsuzluğa, bir zaman sonra elindeki ile yetinmemeye yönlendiriyor. Sağlıklı birey yetiştirmek bir yerde sizinle de sınırlı kalmıyor. Çağınızın sunduğu olumlu ya da olumsuz gelişmeleri siz ret etseniz de, başkaları zorla yaşamınıza sokamaya çalışıyor (medyanın  sunumları, internetin sunduğu olanaklar, vitrinler vb). Sonrası siz, değerleriniz ve “modern” yaşamın dayattıkları diye, ikiye, üçe... Ayrılmaya başlıyorsunuz. “Modern” yaşama karşı mıyız ? Hayır ancak, mutsuzluğun nedenine yönelik doğru yanıtları alabilmek için,  yaşamın neresindeyiz, nasıl algılıyoruz, birileri sınırlarımızı ne kadar zorluyor... Gibi soruları sormaktan adeta çekiniyoruz. Yaşam kültürümüz ve bu kültürün kazandırdığı kapasite geleceğinizi bir şekilde belirleyen unsurlar. Gelecek insanlar için bilinçli ve anlamlı bir tercih olmalıdır oysa. Öte yandan sahip olunan gerçeklere yakın olmayan abartılı istekler hayal kırıklıkları getirecektir. Bundan dolayıdır ki yaşamın sizin pencerenizden nasıl göründüğü önemlidir.  

Çevremize baktığımızda mutlu / mutsuz birçok insanı görmek mümkün. Hepsinin kendilerini ifade ediş biçimleri  ve altında yatan öyküleri farklılık gösteriyor. Çocukluğumuzdan kalan duygusal defektler, genetik aktarımlar, fiziksel  kusurlar, çevresel koşulların dayatmaları değişime temel oluşturan faktörlerden bazıları... Gelişim sürecinde var olan güvensizlik, sevgisizlik, ait olamama, saygı eksikliği... Kişide duygusal yetersizlikler oluşturabildiği gibi, içsel çatışmalara neden olabiliyor.                                                               

Davranışların kaynağından yola çıkarak, yüzyıllar öncesinde ve günümüzde, sanatçıların başarılı ve kalıcı olmalarının altında yatan nedeni, olumsuz yaşanmış bir çocukluğa ve gençlik dönemine bağlamak mümkün mü? Kişiye göre değişkenlik gösterse de bu yansımalar insanlara bir ayrıcalık olarak geri dönebiliyor. Sanat insanları da, sanatçı kimliğini kazanmadan önce çocuktular. Örneğin; evrensel bir şair olan Arthur Rimbaud’un hayatı irdelendiğinde, babasının ilgisizliği ya da onun sahnede olmayışı yaşamında çok bahsetmediği bir ayrıntı olarak göze çarpıyor. Genel olarak yaşadıklarından sorumlu tutuğu tek insan annesidir. Belki de onu şiire yönlendiren annesinin katı kuralları, sevgisizliği, şairin içsel yalnızlığını oluşturan nedenlerin başında gelmektedir. İkinci örnek Wirgina Woolf, kaygılarını, içsel çatışmalarını yazarak dönüştürmeye çalışan bir yazardır. Yaşamın ona sunduklarını kendi ifadesiyle ve yorumuyla dile getirmiş olması ona yetmemiştir. Genç bir yaşta ölümü seçmiştir. Bu seçimin nedenleri ne olursa olsun, nereye dayanırsa dayansın onun ünlü biri olmasına engel olmamıştır. Sadece  psikolojik kaygılar değil kişilerin içindeki yeteneği ortaya çıkaran, fiziksel kusurlar da, insanlardaki azmi, hırsı ve başarıyı ortaya çıkarabiliyor: Bethowen’un sağır, Latin Amerikalı  Edebiyatçı  Jorge Luis Borges’in ve halk ozanlarımızdan Aşık Veysel’in âmâ oluşu... Gibi

Dünya da birçok şair, yazar, ressam, müzisyen genelde ortak bir nokta da buluşuyorlar. İçsel yalnızlıklarında. Geçmiş ya uyuyan bir canavar ya da uyumayan bir gerçek. Ancak bu gerçek her birinde farklı dönüşüyor yaşama. Dönüştüğü ve kabul gördüğü andan itibaren de en iyisi için daha çok çalışmak  hayatlarının bir parçası oluyor. Bilim adamları; yaratıcılığın temelin de yatanın ilkel nitelikteki eğilimlerin ve isteklerin, doğal amaçlara dönüştürülmesinden ve yaratıcılığa yönlendirilmesinden  (yüceltme) bahsediyor. İnsanın kendini gerçekleştirmesi ve ifade etmesi için sanat bir araç. Sanat için de yaratıcılık bir yol. Konunun girişinde de bahsedildiği üzere çocuklukta, gençlik dönemin de ve ilerlemiş yaşlarda görülen içsel çatışmalar ve bunun sonucun da oluşan kaygılar,  kişisel ve toplumsal edinimlerin dışa vurumu, yaratıcılığı  ortaya çıkarıyor. Sanatı ve sanatçı kişiliği de. Prof. Dr Özcan Köknel kitabında “Yaratıcılıkta doğuştan gelen içgüdüsel kazanımlar ve çevresel kazanımlar da etkilidir. Öte yandan ruhbilim öğretilerin de; yaratıcılığın kaygıdan kurtulmada, kendini gerçekleştirme de en olumlu yol olduğu kabul edilmektedir “  diye söz ediyor.

Ruhbilim ve sanat arasın da kurulan ilişki açısından bakıldığında Dr. Köknel “ sanatçı, düşlemlerine, tasarımlarına, imgelerine sanat ölçümleri, içerisin de biçim verir. Onları zihnindeki soyutlamalardan kurtarıp gerçek ve somut bir nesneye  dönüştürebilir “ diyor. Bu da sanatın kendi iç disiplinini ve dinamizmini ortaya koyuyor. Teknik açıdan önemli olsa da bu disiplin, sanatçının yaşam pratiğinde yeri olmayabiliyor. Zaman zaman görülen uzaklaşmalar, kayboluşlar ve dirilişler kişinin nevrotik yapısıyla ilişkilendirilmesi doğal. Bazıları bu yanını çok iyi bir esere yansıtabildiği gibi, bazıları da farklı alışkanlıkları ediniyor. Alkol, esrar, kokain… Gibi. Ya da özelin de cinsel tercihlerine, ilişkilerine yansıtıyor. Hepsinin bir ara da yaşandığı örnekleri görmek mümkün. Bu, geçmişe ve güncelliğe dayalı içsel sorunların çözümlenmeyişi, anlaşılamayan, fildişi kulelerinde yaşayan, öznel ve nesnel farklılıklar yaratan “Tanrının verdiği güç “ ya da “ yaratıcı tutkuları, zorlayıcı eğilimleri olan saplantılı kişiler “in daha çok yaratıcılığı ve sanatı öne çıkaracakları bir gerçek.

Çocukluğumuz ve yaratıcılığımızın yansıması olan sanat/sanatçı kişiliği, toplumsal gerçekçi yanımıza bir ivme kazandırıyor. Nedenine gelince; kimliksizleştirilmeye çalışan bir toplum da ayakta kalmak için direnen insanlara örnek oluşturuyorlar. Birçoğu toplumun değer yargılarıyla ters düşseler de,  bu insanlar hepimizin içinde, karanlıkta kalan bir yanımızı aydınlatıyor.

Aydanur Saraç
Ocak 2002 Kavram Karmaşa Dergisi

Kaynak
--------------
-Arthur Rımbaud, "Dizeler."
Çeviren; Erdoğan Alkan ( Dünya Klasikleri dizisinden)
-Prof.Dr.Özcan Köknel
"Kaygıdan Mutluluğa, Kişilik" (Altın Kitaplar Yayınevi)
-Celal Üster

Radial Kitap Eki ( yeryüzü kitaplığı 18/1/2002)

Hiç yorum yok: