30 Eylül 2012 Pazar

BİR İNCE ADAM KAZIM



         BİR İNCE ADAM  KAZIM
          
Sahilde, kafelerin birinde  “dido” şarkısı çalıyor. Müzisyeni tanımıyorum ama öyle sıcak ve öyle güzel geliyor ki o ses, bir daha unutmuyorum. Kalbim bu şarkıya sarıyor. Aradan zaman geçiyor ve aynı ses “Gülbeyaz” dizisinde karşıma çıkıyor ve ben müziğin arı duru çocuğunu orada görüyorum. “ben senu sevdiğumi dünyalara bildurdum”,“divane aşık gibi”, “hiç mi duşunmedun sen,” öyle içli, öyle içten ki… Kazım’la aynı yerin çocuğu oluyoruz. Aynı dolaşık yollardan çıkıyoruz tenhaya. Aynı yol ağzında dermanlık suları içiyoruz. Aynı ciğerden vuruluyoruz. İçimiz aynı asma bahçesi… Birbirimize baka baka… Kazım sadece müzisyen değil ki, o Karadeniz(l)imin zarif çocuğu, onu iyi halinden seviyorum, hırçın denizinden, varlığından, yokluğundan, yoksulluğundan…
1992 de “Dinmeyen” özgün müzik grubuyla müzik yaşamına başlayan ve bir dönem sonra bu gruptan ayrılarak 1993’ de Zuğaşi Berepe (Denizin çocukları) adlı grubu kurarak Mehmet Ali Barış Beşli ile şarkılarını Lazca rock söyleyen Kazım bir güzel adam. Karadenizli için bu genç, abi, kardeş ve de oğuldur, bu kültürden çıkan diğer sanatçıları gibi... Kendi şarkılarını aile içerisinde ve aralarında lazca söyleyenler artık içlerinden biri ile sesli söylemeye başlamıştır. Bu heyecan vericidir. Kendini de mutlandıran bir durumdur. Ancak bir yerde varsan ve de muhalif isen bedelini de ödemek zorundasındır. Üniversiteden siyasi nedenlerle ayrılmak zorunda kalmıştır Kazım. Ama öğrenmenin ve de bilerek yaşamanın, farkındalığın ona açmış olduğu kapı/kapıların sadece üniversiteden ibaret olmadığını anlayacaktır. Hayat onu sınamaya devam ederken düşündüğü geleceği de imliyordu bir yandan kuşkusuz. Uzun yıllar devam eden bu grup arkadaşlığı 1999 yılında çözülmeye başlar ve ardından Kazım tek başına müziğine devam etmeye karar verir. Çünkü tanrının yeşilliğini verip kendini unuttuğu bir coğrafyanın sesi olmak kolay değildir. Sorumluluk gerektiriyordur. Bir birikim ve de bir kültür. Ki o müziğinde yetkin biri olma yolundadır. Bu ses bir dönem sonra otantik bir yoruma kayacaktır ki solo albümü ( hayde) tam olarak içine sinmese de Kazım içinden çıktığı toplumun şarkılarını – daha inançlı, daha sağlam bir ideoloji ile- yorumlamaya devam v. Ve ben -biraz da geç kalarak- onu tanıma ayrıcalığına erecektim.
E.Cansever ne güzel diyor.  “İnsan yaşadığı yere benzer  / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer ... Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine “  Kazım da öyle benzerdi memleketine.  Kaçkarın karlı tepelerinden inen suyuna hem de. Ormanın kardeşliğine, geçit vermezliğine. O tam bir Karadeniz’di vesselam. Olgun, mütevazı, asi, toplumsal sorumluluklarının bilincinde ve devrimci. Bazen söz arkada kalır, müziğin yarattığı büyünün yanında. O bu büyünün anlamını ve karşıda bırakacağı etkiyi iyi biliyordu ve bunu iyi kullanıyordu. Bu kadar çok sevilmesi, böylesine yoğun bir sevgiyle uğurlanışı da bundan sanıyorum. Önce insan oluşundan. Bir röportajında “Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem" diyor. Diğer bir röportajında da “Solcu bir insanım. Genel anlamda solculuğun anlamı da, ezilenlerin, yoksulların, emeğiyle hayatta kalmaya çalışanların yanında olmak. Solculuğumun bir adım ötesi de, estetik anlamda anarşizme daha yakın bir duruştur demektedir, kendi cümleleri ile şunu da anlatmak istiyordu belki de
“…Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."  O toplumsal değerlere önem veren ama değişimin de doğru yapıldığı yerde her zaman var olandı. Mesela Karadeniz sahil yolunda yaşanan doğa katliamına karşı ordaydı. Çernobil rezaleti içinde aynı yerdeydi. Bugün yaşasaydı HES’in Fırtına Deresi’nde ve bölgenin diğer illerinde neden olduğu trajedide halkının yanında yer alırdı. Çünkü Kazım statükonun karşısındadır, statükonun parçalamasından, güçlülere karşı güçsüzlerin var olmasından ve onların da bir şeyler yapabileceğini göstermesinden mutludur. Ve şimdi şarkıları  -dereler özgür akacak ve sağlık emekçileri eylemleri ( hayde gidelum hayde şarkısı gibi) -de içinde olmak üzere alanlarda söylenmeye başlandı. Ki eğer yaşasaydı bugün kendisi de HES’e karşı yürütülen Anadolu aydınlanmasında” en önde yürüyecekti. Diğer taraftan bıraktığı eserlerle, eğlenme düşüncesiyle birlikte tek yumruk olmanın bilinci de veriliyor, ne güzel!
 
 Kazım Koyuncu insan olarak kendi içsel yolculuğunda kendini tamamlamış ender sanatçılardan biri olarak zihnimde canlanıyor. Ağrılarını rafa kaldırarak yaşadığı hayatta önemli olanın anlamlı bir iz bırakmak oldu mut değerlerden alıyordu. Hayatın içinden.  "… hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, ğuna inan biri olarak. Yaşama bakışını ve felsefesini de en az şarkıları kadar gerçekçi, sogünün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz” cümlelerindeki bu sıcaklık; onun tanınmasında katkı sağlayan “Gülbeyaz” dizisi ile açıklanacak bir durum değildi elbette, yaptığı konserler, kurduğu ilişkiler, hayatta genel olarak yaptığı işler, katıldığı – hey gidi Karadeniz-”projesi ve diğer projeleri,  enerjisi, duruşu, kendi oluşu hepsi bu auranın bir parçasıydı. 
Ve evet hayat onun kadar bizim için de uzun yolun kederiydi. O denizin çocuğuydu. Kendi denizinde antik bir kent gibi hak ettiği yerde şimdi. Müziğin ve aşkın huzurunda
 
 
Kaynak 
Şarkılarla Geçtim Aranızdan

Hiç yorum yok: