20 Ekim 2008 Pazartesi

MALLARME BİR ŞEY SÖYLÜYOR
“şiir sanatı, görkemi dile getirmek için kuruldu”

1842 yılında Paris’te doğar Mallarme, annesini kaybedince anneannesi tarafından yetiştirilir. Babasından -hangi nedenle bilinmez- hiç bahsedilmez. Dine dayalı bir okulda eğitimini tamamlar. Dinsel baskı ve içsel bunalımlar onun şiirle tanışmasını sağlar. “Altın Kadeh” ve “Koruyucu Melekler” bu döneme ait şiirlerindendir. Okul bittikten sonra işe girer, işini sevmez ve Maria ile tanışır, onunla İngiltere’ye gider. İyi bir Poe hayranıdır.Onun şiirini, anlamak için İngilizce dersleri alır, öğretmenlik yapmaya başlar ve Poe’dan şiir çevirileri yapar. Kişilik olarak, uysal, içine kapanıktır ve sevilen bir şairdir.
Erken yaşlarda, Hugo ve Musset etkilerinin olduğu şiirlerini “Dört Duvar Arasında” başlığı altında toplar. Yine bu yaşlarda bir şiir seçkisine sahiptir ve bu onun için önemlidir. Bu seçkide, ileride en iyi dostları arasında olacak olan, Baudelaire ve Poe’nun, şiirlerine ilişkin çalışmaları da yer alır. Bu dönmede ilk olarak “Maskeli Balolar” şiirini yayımlatmak isterse de, bu istem gerçekleşmez, ancak tiyatroya ilişkin makaleleri yayınlanmaya devam eder. 1862 yılı çıkış anlamında onun için iyi bir yıl olur. Şiirleri o dönemin önemli dergilerinde yayınlanır. Papilon ve Journal des Baigneurs bunlardan bir kaçıdır. Aynı yıl “Sanatsal Günah; Herkes için Sanat” bildirisinde şiire bakış açısından ve şairlere kıymet verilmediğinden bahseder ve “sanatçı halka indirilir ama, sanat indirilmez” der. Sanatı adına ciddi anlamda gerçekleştirdiği bir eylemdir, söz söyleme iradesidir bu bildiri. “Zavallı Solgun Çocuk” ve “Sonbahar Sızlanması”nı içine alan Laterna’yı, Dizeler ve Düzyazı ile şiir üstüne yazılmış Divagations’u, soneleri ve birçok ürününü ilerleyen sanat yaşamı içinde yayınlar. Onu üne kavuşturan birçok şiirinin yanında, yayınlanmayan diğer şiirleri de ölümünden sonra “Şiirler” kitabıyla basılır.
Sembolistlerin ustası olarak kabul edilir Mallarme, o bunu kabul etmese de söylemleriyle ve edebiyattaki duruşuyla yeni bir hareketin öncüsüdür. Usta olarak sayılmasını iki nedene bağlar; genç şairlerin fikirlerine inanmasına ve onlara neden inandığına. Ona göre; gençler Klasik Fransız Şiiri’nde, dizesinde akıcılık ve hareketlilik yaratacak, bu da şiire soluk aldıracaktır. Hangi alan olursa olsun inanma ve karar vermeyle kendini gerçekleştirebileceğini bilir, hayatı kendine öyle öğütler, örgütler ve içinde hissettiği şiiri anlatır.

Mallerme, modernizmin farklı yaklaşımlarına yakın durarak oluşturur şiirini. Dört büyükler olarak bilinen ve aynı akımın kurucuları olan Baudelaire, Verlaine, Rimbaud ve Mallarme için akımın amaçları ortak buluşma noktaları olsa da, şiirde yakaladıkları “modernist anlayış”ta önemli farklar vardır. Döneme ilişkin toplumsal yapıya çok da ters düşmeyerek daha çok bireysel başkaldırıları ile ön plana çıkarlar. Paris’in değişim sürecine tanıklık etmiş olmalarının etkisi olmuştur şiirlerini içselleştirmelerinde. Bir şairin sosyolojik ve toplumsal değişimlerin uzağına düşmesi anlaşılır bir şey olmazdı. Ve Mallarme bu etkilenimlerin yeni şairleri ortaya çıkarmış olmasından sıkıntılıdır. Ressam Degas’ın, ona “çok güzel duygularım var, ama şiirde başarıya eremiyorum. Neden?”diye yazdığı bir mektubuna karşılık, o da “Dostum, şiir sözcüklerle yazılır. Herkesin duyguları, düşünceleri var, yetseydi herkes şair olurdu” diyerek yanıt verir. Bu yanıt o dönemdeki sosyolojik ve toplumsal değişimlerin uzağına düşen genç şairler içinde bir yanıt olmuştur kuşkusuz. Şiirin müzikalitesinden bahseder Mallarme, ona göre iyi bir şair “sözü, ses değeri kazanan, müzik notalarına dönüşen sözcüklere bırakır”. Öyle olmalıdır ki, şiir akıl damağında bir tat bırakmalı ve bir kez daha söylenebilmelidir. Çünkü şiir de; kalbin, düşün, duyguların yansımasıdır. Etkileme ve etkilenme öznesine göre bir farklılık yaratsa da Mallarme tam bu noktada şirini “enstrüman” gibi kullanmaktadır. Ona göre şiir kendi sıkışmışlığında çeperini zorlar, kendini aşar ve enerjisi sınırları zorlamaya devam eder. “Şiir sözcüklerin dinidir” ve her sözcük şiir için vazgeçilmezdir.

*“Devirdim sayfaları!, gönlümde yine hüzün var.
Kaçmak! oralara kaçmak! Nasıl da mutlu kuşlar
Göklere köpükler arasında kanat çırpmaktan!”...

Şiir anlayışını"…Bir nesneyi nitelendirmek, açıkça belirlemek şiirden alınacak hazzın dörtte üçünü yok etmektir. Simgeyi oluşturan şey gizemin en yetkin bir biçimde kullanılmasıdır. Bir ruh halini göstermek için nesneyi azar azar, yavaş yavaş çağrıştırıp düşündürtmek ya da tersine, bir nesne seçmek ve bir dizi ipuçları vererek, bu nesneden kalkıp ruh halini ortaya koymak…" cümleleriyle ortaya koyar. Gizemden söz eder Mallarme, en iyi anlatımın dolaylı anlatım olduğunu söyler. Doğrudan anlatımın okuyucunun imgeleminde ve çağrışımsal dünyasında coşku ve keyif yaratmayacağının altını çizer. Güzel dize önemlidir ancak Parnasse’çıların yaptığı gibi sadece bu güzelliğe hayran olmak yanıltıcıdır. Orkestrada yer alan nefesli çalgıların sesini sürekli olarak duymak rahatsızlık vericidir örneğinden yola çıkarak şiiri tek düzelikten kurtarmanın ve ona nefes aldırmanın gerekliliğine inanır. Şiirinde -ona temel oluşturan- Parnasse Öğretisi’ne karşı geliştirdiği düşüncesini de dile getirmiş olur. O bir gizemcidir ve şiirinde inandığı bu düşüncesini de kullanmıştır.
Mallarme meraklı ve araştırmacı bir şairdir. Şiirindeki her tema onun ruhunda ve kaleminde bir anlam bulur. İzlenimci ressam dostları, ışığı ön plana çıkaran nesnelerden çok, ışığın kendisiyle ilgilenmesini sağlamıştır. Muhtemelen ışığın kırılması rengin şiir içindeki yerini de belirlemiştir. Işık ve güneş evrenin iki yapı taşı olduğuna göre güneşin şiirinde olmaması düşünülemez. Güneş onun için dünyayı aydınlatan, enerji yükleyen bir parıltı olmasının yanında imge olarak da birçok şiirinde “anlam genişlemesinin” yarattığı zengin “yan anlamları” ile yer alır. Düş teması, bir ütopyadan söz etmez ama uzakta olanı, ulaşılamayanı simgeler ve zaman zaman düş, küçük bir arzu olarak karşımıza çıkar. Görüntü şiirinde bunu görmek mümkün. “Şiirler” kitabında hiçlik teması “üç temel benzetme”de ele alınır: deniz, gece ve kış. Deniz, uzaklığı; gece, dünyayla yaşamın ayrılışını; kış ise dünyanın giderek yok oluşunu, yitişini simgeler. Hiçliği, umudunu kıran bir güçlük olarak sunar. Ancak Cazalise’e yazdığı bir mektupta o, “biz maddenin boş biçimlerinden başka bir şey değiliz- ama Tanrıyı ve kendi ruhumuzu yaratacak kadarda yüceyiz” derken “gerçeğin kendisi olan hiçliğin önünde” söyleyeceği yalanlar onu cesaretlendirir.
Şiir zor olanın karşısında, onda varolan bir güçtür aslında. Ve bu gücü deneyimleriyle ve söz ustalığıyla iyi birleştirir. Onun söz dizimindeki bu inceliğini –“özenticilik-kibarlık”ını, Gabriel Bounoure -Kahire dergisinde (1942)- şöyle ifade eder “Mallarme’de bir Çin efendiliği, çelebiliği vardır; sözcüklerin o enfes kullanılışı, o ölçülülük, o eksilti, sözcüklerin kılı kırk yararak seçilmesi, anıştırmalı ve dolaylı anlatım, o bilgece ifade biçimleri. Nesneyi bıraktıkları yoklukla simgeleyen sayfa boşlukları, sessizlikler, kayboluşlar”. Özenticilik, sanırım duyguya özendirmeyi, duygularda olması gereken; incelik ve zarafeti anlatmaktadır. Şiirlerde nesneye -Biblo Teması’na- yer verme, Mallarme için önemlidir. Özel bir anlam taşır, mesela; nesneler hiçlikten ve kaybolmuşluktan onu koruyan eşyalardır. “Dizeler yelpazenin kanat vuruşlarına” benzetilir. Diğer taraftan, yelpazenin kanat vuruşu bir isteme bağlıdır. Tabii olan şeydir. “Düş kırıcı gerçeği saklamak için boşluğu maskelemek” ve “temel hiçliği bir dekor ile kaplamak” gerekir. Bunlar, Mallarme şiir sanatının iki önemli noktasıdır. Yani “düzgün- yapaylık” kusurları yontmanın ve estetikle sunmanın diğer bir yolu olmalıdır ki bu da şiirinde bahsedilen özendirme ve kibarlığıyla örtüşmektedir. Geleneksel bir yapıyı sorgulaması da bu yolla olur.
Mallarme’nin hayatı salt şiirle geçmemiştir elbette. 1864’lere gelindiğinde - çocukken, annesinin ve kız kardeşinin ölümü– ve Genevieve’nin doğumuyla devam eden ruhsal değişimi ve baş ağrıları onu etkiler ancak yazmaya devam eder. “Herodiade” ve Genevieve geçimsiz iki sevgilidir, onun için. Bunalım yıllarına dair yazılabilecek diğer not ise, bitmek tükenmek bilmeyen yazma merakını sil baştan yeniden kurgulaması, estetik kaygılarının onu yorması ve Baudelaire ile Poe’ya olan bağlılık ve hayranlık duygusunun birbiriyle çatışması gösterilir. Yaşadığı gergin ve yorucu yıllara rağmen o, bir dirilişten ve şiir anlayışından söz eder 1865’de ona göre nesne, güzelliğe varmak için bir araçtır. “Yapıtımın konusu güzelliktir, görünüşteki konu güzelliğe varmak için bir gerekçedir” der. Onun serüveninde, birçok şiiri önemli olmasına rağmen, “Herodiade” şiiri farklı bir tarzda yazılmıştır. En azından o böyle değerlendirir. Çünkü amaçladığı onu anlatan, yeni bir dildir. İzlenimciliğe yönelim yaşarken Parnase Öğretisi’nden de yavaş yavaş uzaklaşma anlamına gelmektedir bu**. Herodiade tiyatro eseri olarak ele alınır, sonradan şiirleştirilir. Ancak okuduğunda, biçimsel ve anlatım yönünden şiirin hala, tiyatral dil özelliğini koruduğu görülür. Lirik anlatımlı güzel bir şiir olmasının yanında Dadı ve Herodiade arasında gerçekleşen uzun bir konuşma gibidir.

DADI
“Yaşıyorsun! bir ecenin gölgesi midir yoksa?
Bu gördüğüm, yüzüklü parmakları dudağımda
Yürümeyin bilinmez bir çağda….
HERODİADE
Uzak durun
Sarışın, coşkun seli tertemiz saçlarımın,
Yalnız bedenimi arıtıp yuduğu zaman
Ve büyük bir korku ile dondurduğu zaman
Ölümsüz olunca ışığı sardığın saçlarım
Ey kadın bir öpüşe
Feda olurdu canım…”

İyi bir sanat için şiir ve müziğin birlikteliğine inanan Mallarme, “Herodiade” ve “Bir Zar Atımı Asla Ortadan Kaldırmayacak Rastlantıyı” şiirinde müzikaliteyi ön plana çıkarmıştır. Düzyazı olarak ele alınan şiir- Zar Atımı –bahsedildiği gibi; biçimsel açıdan her sayfa tek başına okunduğunda, iç ritmin kırıldığını ancak sayfalar sağlı sollu okunduğunda ritmin tek düzlemde ilerlediğini ve bütünlük kazandığını göreceksiniz. Çünkü sağ ve soldaki dizeler birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Şiirle ilgili olarak “metnin dizgisindeki harflerin çeşitlemesi büyüklük küçüklükleri, karakter değişiklikleri, biçimleri vb. ve düzeniyle, bir senfoniyi andırdığı” değerlendirmesi yapılır.
Bu değerlendirme ve genel değerlendirmeler birlikte ele alındığında Mallarme, sadece ülkesinde değil, dünya edebiyatında da duruşu ve yetkinliği ile etkileyicidir. Türk edebiyatına bakıldığında birçok şairin ve yazarın okumadan geçemeyeceği şair olduğu da görülecektir. İş onun dilinden ve kaleminden anlaşılmaya gelince bu zor olacaktır. Öncelikle birçok şairin ya da yazarın dilini bilmemesi ve çeviri anlamında, onun geç keşfedilmesi neden olarak gösterilebilir. Doğru çevirilerin yapılamaması, kullandığı şiir dilini, üslubunu, esinlenmeyi yaratan öğelerin tam olarak görülebilmesini engellemiştir. Yine de esinlenme anlamında çok olmasa da; Yahya Kemal, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Haşim ve diğer şairler okurlar onu. Ve Ahmet Haşim’le Mallarme arasında “saf şiir” anlamında bir ortaklık kurulur, Yakup Kadri ile Abdulhak Şinasi tarafından. Ancak onu kendi doğasıyla anlayan iki yazar vardır ki, Nurullah Ataç ve A. Hamdi Tanpınar; her ikisi de onun çağını aşan gücü konusunda hemfikirdir. Nurullah Ataç Mallarme için “ şair olsaydım onun gibi yazmak isterdim” der. Sonuç olarak, Türkiye’de yazarlık kimliğine ilişkin “…çeviri engeline takıldığından yapıtının şiirimizdeki etkisi belirsiz, sınırlı, dolaylı, kimi kez çarpıtıcı, en azından geçici yansımalardan öteye geçmemiştir” diye yazılır onun için.
Stephane Mallarme’nin çeviri kitapları incelendiğinde, üzerinde durulan onun titizliği, kuramsal tanımlamaları, kendi deneyimleri, bilgisi, yeteneği okuyucunun kafasında bir Mallarme ismiyle tanışmasını sağlar. Söylediği ve yaptığı tespitlerin birçoğu genel-geçerliliği olan ve hala yaşayan bir gerçeği imlemektedir. Sanırım ona evrensel düşünür denilmesinde bir sakınca yoktur. Jules HURET’in, onunla gerçekleştirdiği röportajı okumuş olanlar bilirler ki söyledikleri ve onunla ilgili yazılanlar haklı bir nedene dayanır.
Yazın bireysel bir çabadır. Yazın insanının ya da daha iyisini yazmaya çalışan düşünce ve imge insanının yolunu seçmekten başka şansı yoktur. Ve o şansı denemekten.
Frost der ki, “…ormanda, önümde ikiye ayrılan bir yol vardı ve ben daha az gidileni seçtim, fark yaratan buydu…”

Ekim 2006- Ankara

Kaynak

*İmbat şiiri - Mallarme(Çev.E.Alkan)
Erdoğan Alkan
Stephane Mallarme
Şiirler– Varlık Şiir
**Ömer Aygün
Stephane Mallarme Profil.
(Say: 15 ) YKY

Hiç yorum yok: